• https://www.facebook.com/barantursun.v?ref=bookmarks
  • https://twitter.com/BaranTursunVakf
BARAN TURSUN VAKFI
VİDEOLAR
Site Haritası
Polis dosyası

122-Merve Erçetin Erzurum



Erzurum Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü'nde görevli polis memuru Ekrem Özdemir yolda kız arkadaşı Merve Erçetin'i Mustafa Gökçe'yle yürürken gördü. Bunun üzerine yanlarına giderek Erçetin'e diz çöktürerek tabancasıyla ensesine ateş ederek genç kızı öldürdü.

121-Hasan Latif Kaplan-İstanbul


121-Hasan Latif Kaplan:20.09.2012 günü İstanbul Bağcılar'da eşine şiddeten gözaltına alınan 35 yaşındaki Hasan Latif Kaplan, götürüldüğü Bağcılar Asayiş böro amirliğinde, avukat görşme odasında asılı bulunudu. Baba Mustafa Kaplan:"Oğlum intihar etmedi, karakolun içinde öldürüldü" dedi 

D U Y U R U

Sabire Yaman / İstanbul

Erol Postacı /İstanbul

Baran Tursun / İzmir
İ.Halil Çoban / Ş.Urfa

Murat Konuş / İstanbul

Mehmet Uytum / Cizre

Şerzan Kurt / Muğla
Ceylan Önkol / Lice

Serkan Cedik / Bursa

Adnan Karakaş / Adana

Ahmet Sargın / Sakarya

Yahya Mnekşe / Şırnak

Özge Keyikçi / Kütahya

Uğur Kaymaz / K.Tepe

Aydın Erdem / D.Bakır

Enes Ata / D.Bakır

Çağdaş Gemik / Antalya

BARAN TURSUN DOSYASI

MAKALELER



 


  

 

 

 

Baran Tursun Adalet Akademisi

BARAN TURSUN ADALET AKADEMİSİ ---  

Uluslararası insan hakları çerçevesine uyumlu faaliyet gösterecek Baran Tursun Adalete Erişim Akademisi, bundan sonra da Avrupa Birliği fonlarıyla finanse edilecektir.

http://www.baransav.com/?pnum=703&pt=Stratejik+Plan+belirleme+%C3%A7al%C4%B1%C5%9Ftay%C4%B1


 

112 Er Selman Pınar-Batman


Er Selman Pınar 29.04.2012 günü Batman'da polis tarafından gözaltına alındıktan sonra ölü bulundu

111-Hacı Zengin İstanbul


Polis cinayeti no: 111, kurban: Hacı Zengin, Yer:İstanbul ///// İstanbul’da, polisin attığı biber gazı kapsüllerinin kafasına isabet etmesi sonucu kaldırıldığı Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde hayatını kaybetti.

110-Kamile Özbek- Adana


Adana'da, 14 Eylül 2011'de Kamile Özbek'in, evinden ayrıldıktan sonra bir daha dönmediğini ve kendisinden haber alamadıklarını söyleyen kızı, polise başvurdu.

Yapılan araştırmada Kamile Özbek’i öldürenin Fatih Yurdakonar adında görevli polis memuru olduğu ortaya çıktı. Kadının evinin tapusunu üstüne geçiren, bankadaki paralarını da alan 19 yıllık polis Fatih Yurdakonar tutuklandı

109 Ayşe Al D.Bakır


15 Şubat günü merkez Bağlar İlçesi E Tipi Cezaevi üst köşesinde polis panzerinden sıkılan tazyikli su ile yere düşüp başını kaldırıma çarpan ve beyin kanaması geçiren 75 yaşındaki Ayşe Al, yaşamını yitirdi. 15 Şubat'tan bu yana Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde tedavi gören Al'ın sabah saatlerinde yaşamını yitirdiği öğrenildi.

108.Mahir Zorbey Aydın


Mahir Zorbey, 04.03.2012 günü, Aydın'da polis tarafından öldürüldü. Cinayete tepki gösteren Zorbey'in dedesi İbrahim Demirkaya, "Torunum, bilerek kasıtlı olarak vurulmuştur. Eğer polis düştüğünde tabanca ateşlenmişse, kurşun yere yakın seyrederdi. Nasıl olur da, kurşun 1 metre 75 santimetre sekip başına isabet eder. Hukuki mücadelemizi sürdüreceğiz" dedi.    Devamı oku..

107-Perihan Aktaş Manisa


Manisa’nın Sarıgöl ilçesinde oturan 53 yaşındaki Perihan Aktaş, evinin önünde polis tarafından öldürüldü. Aktaşı öldüren polis teslim oldu 

105-Ali Sapan ANKARA

ANKARA / 10.11.2011: Altındağ’da görevli polis memuru Veli Akpan, önce evinde eşi Yasemin Akman'ı ve kayınvalidesi Hacer Ağlayan'ı, daha sonra görev yaptığı birimdeki amiri Ali Sapan'ı tabancayla vurdu. Polis memurunun eşi ve amiri hayatını kaybederken, kayınvalidesi yaralı olarak hastaneye kaldırıldı

104-Yasemin Akpan ANK.

ANKARA / 10.11.2011: Altındağ’da görevli polis memuru Veli Akpan, önce evinde eşi Yasemin Akpan'ı ve kayınvalidesi Hacer Ağlayan'ı, daha sonra görev yaptığı birimdeki amiri Ali Sapan'ı tabancayla vurdu. Polis memurunun eşi ve amiri hayatını kaybederken, kayınvalidesi yaralı olarak hastaneye kaldırıldı

103-Yeşim Çelik -İstanbul


Yeşim Çelik: Polisin 103. Kurbanı. KÜTAHYA Dumlupınar Üniversitesi öğrencisi Yeşim Çelik (23) 20 Şubat 2011’de yeni tanıştığı İstanbul Bağcılar’da görevli polis Salih Kaya tarafından vurularak öldürüldü. Polise göre Yeşim intihar etmişti, ama yapılan incelemede polis tarafından öldürüldüğü kesinleşti

90-Çağdaş Gemik Dosyası


17 yaşında ki Çağdaş Gemik, Antalya’da bir arkadaşıyla bisikletiyle gezerlerken, gündüz vakti polisin dur ihtrına uymaığı gerekçesiyle açılan ateş sonucu hayatını kaybetti. 
95-H.İbrahim Oruç D.bakır


Halil İbrahim Oruç: polisin silahından çıkan kurşunla ölen; silahın polis, failinin ise belirlenemeyen  polisin sorumlu olduğu 95. Ölüm olayıdır.  Halil İbrahim Oruç, polisin silahından çıkan kurşunla hayatını kaybetti. 
96-Kazım Şeker D.Bakır


KAZIM ŞEKER: Bismil'de polis kurşunu ile öldürülen lise öğrencisi Halil İbrahim Oruç'un katillerinin bulunması talebiyle bir yürüyüş yapıldı. Polis yapılan yürüyüşe orantısız güç kullanarak saldırıya başladı.  Atılan gaz bombalarından etkilenen Kazım Şeker (60) isimli yurttaş yaşamını yitirdi.

 

100.M.Şirin Çiftçi D.Bakır


 M.Şirin Çiftçi: 2007 yılı PVSK’dan sonra failin polis olduğu 100. Ölüm olayı; Diyarbakır'ın merkez Sur İlçesi Cemal Yılmaz Mahallesi'nde, polisler, Mehmet Şirin Çiftçi (20) adlı yurttaşı kapısının önünde ateş ederek öldürdü. Dosya oku..

 

98.Metin Lokumcu / Hopa


Metin Lokumcu: Bu olay PVSK’dan sonra ki polisin sorumlu olduğu 98. Ölüm alayıdır. Metin Lokumcu polislerin vurduğu sert darbeler sonucu hayatını kaybettiği söylendi. Devamı oku..

99.Doğan Teyboğa Silopi


Doğan Teyboğa: 2007  yılında yürürlüğe giren PVSK’dan sonra polisin sorumlu olduğu 99. Ölüm olayı; Şırnak’ın Silopi İlçesi'ndeki gösteriye müdahale eden polisin kullandığı gaz bombası Doğan Teyboğa'nın ölümüne neden oldu. Devamı oku..

 

92-Volkan Polat / İstanbul


VOLKAN POLAT: 6 Nisan 2006 günü Polat, arabası ile gitmekteyken, Sivil araçla Polat’ı kovalayan polisler arkadan ateş ederek aracın lastiklerini patlatmış, ardından yanına geldikleri Polat’ı göğsünden vurarak öldürmüşlerdi.
97-Enver Turan / Hakkari


Enver Turan:15 yaşında ki Enver Turan kolluğun orantısız güç kullanması sonucu hayatını kaybetti.  23 Şubat 2010'da Hakkâri’de çıkan olaylarda, bir uzman çavuşun açtığı ateş sonucu hayatını kaybeden Enver Turan’ın (15)  davası Hakkari’den Yozgat’a alındı.  
94-Tuba Korkmaz / Tunceli


TUBA KORKMAZ TUNCELİ’de polis memuru nişanlısının tabancasıyla intihar ettiği söylenen üniversite öğrencisi 21 yaşındaki Tuğba Korkmaz’ın yapılan otopsisinde intihar etmediği ve cinayete kurban gittiği yönünde deliller elde edildi.  

 

91-Çiğdem Şahin / İzmir

 


ÇİĞDEM ŞAHİN: Gaziantep'ten İzmir'e geldi ve İzmir'de çevik Kuvvet'te görevli polis Anıl .K.G. ile görüştü, daha sonra görüştüğü polisin silahıyla şakağından vurulmuş halde bulundu. 

89-Özge Keyikçi / Kütahya


ÖZGE KEYİKÇİ: 17 Ekim 2009 günü,  Kütahya'nın Çavdarhisar ilçesinde bir köy düğününde polis memurunun tabancasının ateş alması sonucu Özge Keyikçi hayatını kaybetti. 

88-Sabir Yaman / İstanbul


SABİRE YAMAN: 27.07.2010 Günü, Bakırköy İstanbul Caddesi’ndeki Tacirler Menkul Değerler A.Ş.’yi silahıyla basan E.polis memuru Vedat Gemalmaz, zarar ettiğini öne sürerek sorumlu tuttuğu şube müdürü 49 yaşındaki Erol Postacı ve 29 yaşındaki Sebire Yaman’a kurşun yağdırdı.

87-Erol Postacı / İstanbul


Erol Postacı, 27.07.2010 Günü, Bakırköy İstanbul Caddesi’ndeki Tacirler Menkul Değerler A.Ş.’yi önceki gün silahıyla basan E. polis memuru Vedat Gemalmaz, zarar ettiğini öne sürerek sorumlu tuttuğu şube müdürü 49 yaşındaki Erol Postacı ve 29 yaşındaki Sebire Yaman’a kurşun yağdırdı.

85-Hüseyin Turgut Yalova


HÜSEYİN TURGUT: Yalova’da Fatih Caddesi’nde park yeri nedeniyle çıkan tartışmada Hüseyin Turgut, polis memuru Gökmen Erkmen'in silahından çıkan kurşunla hayatını kaybetti.  

 

84-Mustafa Uslu Tokat-Turhal

 


MUSTAFA USLU: Alkollü olduğu ileri sürülen Mustafa Uslu, Turhal’da otomobiliyle giderken trafik kontrolü yapan polisler ‘Dur’ ihtarında bulundu. ‘Dur’ ihtarına uymadığı belirtilen Uslu polisin arkadan açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti.

 

83-Er.Cemal Yalın Antalya


CEMAL YALIN: 5 Ağustos 2010 günü, PKK'nın şehit ettiği bildirilen askerin, polis kurşunuyla vurulduğu ortaya çıktı. Antalya'lı Er Cemal Yalın, polis merkezine doğru yürüken polisler tarafından öldürüldü.  

81-Fatih Cem İnci /İstanbul


FATİH CEM İNCİ: Bahçelievler'de bir arkadaşıyla birlikte yürüyen 23 yaşındaki Fatih Cem İnci kaldırımda çarptığı kutu nedeniyle üzeri kirlenince, "Böyle pisliklerle hep ben mi karşılaşırım" diye söylendi. Bu sözlerin kendisine söylendiğini sanan polis memuru Mustafa Atasoy (27) silahını çıkratıp, Fatih Cem İnci'yi kurşun yağmuruna tutarak öldürdü.

82-Gökhan Ergün Bursa-Nilüfer


Gökhan Ergün: Bursa'nın Nilüfer ilçesinde Cengiz Koç`a ait bir apartman dairesine, yangın merdiveninden giren 2 kişiye polis uyarı ateşi açtı. açılan ateşle Gökhan Ergün(24) hayatını kaybetti.

 

79-Feyzullah Ete İstanbul

FEYZULLAH ETE
: 22.Kasım.2007 tarihinde, Avcılar'da bir parkta otururken polis memuru Ali Mutlu tarafından göğsüne bir tekme vuruldu, göğsüne aldığı bu tekme sonucu hayatını kaybetti.
78- Alaettin Karadağ İstanbul


ALAETTİN KARADAĞ :Dur ihtarına uymadığı için on kurşunla öldürüldü. Kardeşi Abdullah Karadağ:"Dur ihtarı Sonucu Ölüm on kurşunla nasıl olur, cinayeti meşrulaştırmak için bunu uydurdular" dedi. 

80-İbrahim Özkaymaz Gaziantep


İBRAHİM ÖZKAYMAK: 28.08.2009 günü polis memurunun "uyarı ateşi" ateşi sonucu göğsüne isabet eden mermi sonucu hayatnı kaybetti. İbrahim Özkaymak, 2007 yılında yürülüğe giren PVSK'dan sonra polisn sorumlu olduğu 80. ölüm olayıdır.



NORVEÇ HELSİNKİ KOMİTESİ
STRATEJİK BELGELER/RAPORLAR

Demokrasi ve Özgürlük için Yargıçlar ve Savcılar Birliği (Demokrat Yargı)

Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri düşman ceza yargılaması tehdidi yarattıklarından derhal kaldırılmalı, yurttaşların hukuksal eşitliği ilkesinin bu mahkemeler yoluyla çiğnenmesi engellenmelidir .....Demokrasi ve Özgürlük için Yargıçlar ve Savcılar Birliği (Demokrat Yargı)

2 Mart 2010


TÜRKİYE'DE YARGI GELENEĞİNİN ÇÖKÜŞÜ


Demokrasi ve Özgürlük için Yargıçlar ve Savcılar Birliği (Demokrat Yargı) Eşbaşkanları Doç. Dr. Osman Can ve Dr. Orhan Gazi Ertekin ile Genel Sekreter Kemal Şahin'den oluşan Demokrat Yargı Yönetim Kurulu 22.02.2010 günü Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner ile tutuklu bulunduğu Erzurum H tipi cezaevinde, HSYK tarafından özel yetkileri alınan Erzurum C.Savcıları Osman Şanal, Rasim Karakullukçu, Mehmet Yazıcı ve yine HSYK tarafından özel yetkili kılınan Ender Karadeniz ve Erzurum C.Başsavcısı Sinan Kuş ile ise Erzurum Adliyesinde olmak üzere saat 10.30'dan 18.00'e kadar süren görüşmeler ve mülakatlarda bulunmuştur.
Ziyaretimiz Demokrat Yargı Yönetim Kurulu adına gerçekleştiğinden dolayı mevzuat gereği Erzurum'a hareket etmeden önce Adalet Bakanlığı'nın izni alınmış, ziyaret edilecek tüm muhataplarla gerekli temas kurulmuştur.


Niçin Gittik?


Türkiye, son beş yıldır yargı ve hukuk alanında biriktirdiği yoğun ve şiddetli tartışmaları, geçtiğimiz iki hafta içinde Erzincan ve Erzurum Adliyelerinin arama, yakalama ve tutuklama işlemlerine ilişkin görev ve yetki çekişmelerine taşımıştır. Bu şekilde daha ayrıntılı olaylara ve mekânlara kadar dağılan bir çatışmanın içine girmiş durumdadır. Erzincan-Erzurum hattı hakkındaki tüm gelişmeleri, her zamanki gibi yine "kişisel sorumluluk" tespiti yaparak tartışmaya çalışan Yüksek Mahkemeler, Hakim ve Savcıları temsil niteliği ve yetkisi bulunmayan HSYK ile Adalet Bakanlığı alışılılageldiği üzere teyakkuza geçmişlerdir. Bu tavra karşın Demokrat Yargı, bu tartışmanın esas muhataplarının Erzincan ve Erzurum'da olduğunu, bu nedenle de asıl olarak bu süreçte yer olan yargıç ve savcıların dinlenmesi gerektiğini düşünerek gerçek ilgilileri kendisine muhatap almayı tercih etmiş, bu hususta kamuoyunun da dikkatini çekmek istemiştir. Yargı tartışmaları maalesef bugüne kadar esas olarak güç ilişkilerine dayanılarak yürütülmektedir. Demokrat Yargı, bu son gelişmelerde de bir kez tecrübe edildiği üzere Yüksek Mahkemeler ile HSYK'nın yargıya ilişkin geleneksel merkezi iktidar olma özelliğini ısrarla sürdürdüğünü gözlemlemektedir. Bu merkezi iktidar olma iddiası ise yargıç ve savcıların varoluş ve söz haklarını yok etmektedir. Yapılan mülakatlar ile Türkiye'nin yargı tartışmalarındaki ilgisini esasen adliyeler ve kürsüye taşıması ve özellikle yüksek mahkemelerin yargının merkezi ve temsilcisi olma iddiasını sorgulaması gerektiği bir kez daha duyurulmaktır. Dolayısıyla, bu ziyaretler ile asıl amaç Türkiye'ye mevcut tartışmanın esas muhataplarını göstermek olmuştur.


Görüşme ve Mülakatlar


Erzurum H tipi Cezaevinde tutuklu bulunan C.Başsavcısı Sayın İlhan Cihaner ile Erzurum Adliyesinde görüştüğümüz savcı meslektaşlarımızın Demokrat Yargı Heyeti ile görüşme ve mülakatları iki farklı düzeyde ilerlemiş ve heyetimiz, muhataplarına hiçbir ön soru olmaksızın dinlemeyi önermiş, bu öneri kabul edilmiştir. Bu çerçevede görüşmeler esas olarak muhataplarımızın yönettiği bir diyalog olarak yürütülmüştür. Meslektaşlarımız, öncelikle mevcut tartışmalara, usul süreçleri ile bu süreçlere ilişkin olay ve aktörlere ne anlam verdiklerini tartışmayı tercih etmişler, dosya ve yargılama süreçlerinin maddi içeriğine ise sınırlı ölçüde girmişlerdir. Görüşmelerin belirli bir kısmı ise çeşitli ayrıntıları içeren dostça bir sohbet biçiminde gelişmiştir. Meslektaşlarımızın görüşme sırasında emanet ettiği sözler bizlere medya ve kamuoyu bakımından önemli ve zorlu bir ödev yüklemektedir. Görüştüğümüz kişilerin, yargılama süreçleri içinde çok özel bir duruma düşmüş-düşürülmüş meslektaşlar olması; bir tutuklu C. Başsavcısı, HSYK tarafından özel yetkileri alınmış ve haklarında suç duyurusunda bulunulmuş olan C. Savcıları ve onların yerine HSYK tarafından yetkilendirilen C. Savcıları olması nedeniyle görüşmelerimizin duygusal ağırlığını da üzerimizde taşıdığımızı bir kenara not etmeyi görev biliriz.


Ön Gözlemler


Görüşme ve mülakatlar sırasında hem İlhan Cihaner ve hem de Osman Şanal, Rasim Karakullukçu, Mehmet Yazıcı'nın mevcut tartışmalara müdahale edememelerinin yarattığı çeşitli kaygı ve huzursuzluk belirtileri taşıdıkları, kamuoyundaki tüm tarafların hedeflerine çok özensiz ve kimi zaman da hoyratça yerleştirilmiş olmalarının yarattığı bir şaşkınlık içinde oldukları açık ve net olarak gözlenmiştir. Kendi işlem ve eylemlerinin pek az bilgi ile sorgulanması karşısında bir "söz" hakkına sahip olamamalarının yarattığı insanî bir durumu görmek, biz yargıçlar için şaşırtıcı değildir. Görüştüğümüz tüm meslektaşlarımızın ilk sözlerinin kendilerine yapılan haksızlıklara ve tüm bu haksızlıklara müdahale edememelerine dair olması da bu durumu desteklemektedir. Bütün bunlara karşılık, tüm muhataplarımızın kendi bakış açılarını, hukuksal perspektiflerini korumaya devam etmeleri ve metanet, sükûnet ve vakar içerisinde olmaları ise Ankara'daki tüm yargı aktörleri açısından öğretici olmalıdır.


ERZİNCAN-ERZURUM HATTI: GELİŞMELER-ÖZETLER-GÖZLEMLER


Her iki tarafın konuyu sunuşlarından, olguların temelde örtüştüğünü, ancak olgulara yönelik "niteleme"nin, "tehdit algılamasının", dolayısıyla yasal süreçleri harekete geçirmedeki saiklerinin temelde farklılaştığını vurgulamak gerekir.
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı 2007 yılında Erzincan'da İsmailağa Cemaatine yönelik bir soruşturma başlatmıştır. Bu soruşturmaya 2009 başlarından itibaren Fetullah Gülen Cemaatine karşı yeni bir soruşturma eklenmiştir. Soruşturmalar Türkiye geneline yaygınlaştırılmak istenmiş, cemaat ilişkisi kapsamına giren kişiler, siyasi ve ekonomik ilişkiler ağı Türkiye genelinde soruşturma kapsamına alınmıştır. Bu talebin birçok mahkemede kabul görmemesinin ardından sınırlandırma yoluna gidilmiştir. İncelemenin CMK 250. madde kapsamına girdiğini düşünen Erzurum Özel Yetkili Savcıları soruşturmayı yaparken, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in soruşturmasının temelde örgütlü bir suç işleme aracına dönüştürüldüğüne ve bunun da kişisel suç oluşturduğuna yönelik kanaat ile Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı hakkında soruşturma açmış ve bu doğrultuda mahkeme kararıyla arama yoluna başvurmuş, tutuklama talepleri de mahkeme tarafından kabul görmüştür. Ardından İlhan Cihaner tutuklanarak yüksek güvenlikli H Tipi Cezaevine konmuştur.
Yukarıda belirtildiği üzere, her iki anlatımda aynı olgular dile getirilmiştir.
Örneğin,


- Bir taraf Cemaatlere suçlamada bulunurken, bunların temelde Anayasal düzen için tehdit olduğu algısından hareket etmiştir. Buradan hareketle söz konusu yapıların örgütlenme biçiminin, etkinliklerinden kaynaklanan para hareketlerinin, cemaat içi direktif ve yönlendirmelerinin, buna bağlı olarak da siyasetçilerle ilişkilerinin bir bütün olarak ceza hukuku anlamında "suç" kapsamında değerlendirilmesi gereğinden hareket etmiştir. Diğer taraf da aynı olguları daha farklı bir yoruma tabi tutarken, yürütülen soruşturma yöntem ve amacının Ergenekon Davası kapsamında ortaya çıkan yasadışı bilgi ve planların icrası niteliğinde olduğundan, dolayısıyla örgütlü suç kapsamına girdiğinden hareket etmiştir.


- Aynı süreçte, Erzincan Başsavcısının iletişimde bulunduğu kolluk ve adli mekanizmalar ile Erzurum Savcılarının iletişimde bulunduğu kolluk ve adli mekanizmalar örtüşmemektedir. İlhan Cihaner soruşturmanın tümünde kolluk olarak Jandarmayı ana operasyon unsuru olarak kullanırken ve attığı tüm adımlarda HSYK'yı bilgilendirirken, Erzurum Savcıları soruşturmalarında polis teşkilatını ana operasyon unsuru olarak kullanmış, resmi yazışmalar yoluyla Adalet Bakanlığı'nı bilgilendirmiştir. Yetki sorununu ise Adalet Bakanlığı ile yaptıkları yazışmaların ardından gidermişlerdir.


- Her iki tarafın anlatımlarından da 2007 tarihinde İsmailağa Cemaatine ve 2009 başlarından itibaren Fetullah Gülen Cemaatine karşı soruşturma başlatıldığı anlaşılmaktadır. Ancak her tarafta bulunan bu cemaatlere karşı soruşturmanın neden Erzincan'dan başlatılıp tüm Türkiye'ye yaygınlık kazandırıldığı sorusu örtülü olarak yanıtlanmaktadır. Bir taraf için cevap, Cumhuriyetin kazanımlarını koruma amacıyla harekete geçmek için tüm koşulların Erzincan'da oluştuğu biçimine bürünürken, diğer tarafın açıklamalarından doğan cevap ise, Ergenekon aktörlerinin ellerindeki planı yürütmek amacıyla Erzincan'ın kurumsal ve demografik yapısı itibariyle en uygun koşulları sunduğu yönünde netleşmektedir.


- Her iki tarafın anlatımı da Erzincan'da başlatılan soruşturmanın Ergenekon Davasını etkileyeceğini ortaya koymaktadır. Ancak etkileme yönü her iki taraf açısından tamamen farklıdır.


- Her iki taraf da aynı olgulara tamamen zıt değer yargıları yüklemekte, suç nitelemeleri buna göre bütünüyle çatışmaktadır. Soruşturmaların kurumsal izdüşümlerine bakıldığında, neyin "suç", "kötü", "düşman" veya "tehdit" olduğuna ilişkin geleneksel algıdaki parçalanmanın adliye dinamiklerince "iyi" okunduğu anlaşılmaktadır.


TEMEL SORUNLAR


Erzincan-Erzurum hattındaki yargı tartışmaları bakımından üç temel sorun alanı tespit edilebilir. Bu sorunlar, mevcut gelişmelerin ana zeminini ortaya koymakta, kişisel veya siyasal girişim ve tutumlara temel teşkil etmektedir.


MEVZUAT SORUNLARI


Yargının, sadece Erzincan-Erzurum gündemi bakımından değil, aynı zamanda son dönemlere ait tüm çekişmelerin arka planını oluşturan, tüm yargısal aktörlerin siyasal süreci etkileyen tasarruflarının ana zeminini oluşturan iki temel mevzuat sorunundan bahsedilebilir. Bunlardan birincisi siyasi kullanıma açık olan özel soruşturma ve kovuşturma usulleri ile buna bağlı infaz sistemleridir. Diğeri ise yine siyasi operasyonlara ve girişimlere çok uygun bir araç niteliği taşıyan "gizli tanık"lık müessesesidir. Bu iki önemli sorun yargının gerek Erzincan'da Cemaatlere karşı, gerekse Erzurum'da İlhan Cihaner'e karşı başlatılan soruşturmaların yönünü belirlemek açısından çok önemlidir. Çünkü bütün bu gelişmeleri bir anlamda Türk hukuk mevzuatının soruşturmaya ve soruşturmacılara tanıdığı bazı imkânların, gerek Erzincan-Erzurum çatışması ikileminde, gerekse Türkiye'deki siyasal mücadelede iki tarafın birbirine mukabele ettiği imkân ve araçlara dönüşmesi süreci olarak da okumak mümkündür.


Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri


Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri ve özel soruşturma usulleri, hukuk düzenimizi iki farklı normatif yapı ile iki farklı uygulamalar sistemine bölmekte, hukuk alanının birlik ve bütünlüğünü parçalamakta, bu nedenle yurttaşların anayasal hak ve özgürlüklerden eşit olarak yararlanmalarını engelleyen bir siyasi tehdit aracı rolünü üstlenmektedir. Özgürlükler serüveninde pek parlak sicile sahip olmayan DGM'lerin tabela değiştirmiş biçiminden farksız olan bu yargılama yoluyla ikiye bölünmüş, farklı geçerlilik ilkeleri ve farklı haklar katalogu bulunan bir hukuk düzeni, kendi yurttaşları için yalnızca eşitsiz bir hukuki alan yaratmakla kalmaz, aynı zamanda, her iki hukuki alan arasındaki dehşetli farkın belirlenmesi ve kimin hukukun koruma alanında olduğu ve kimin bu alanın dışında olduğuna karar verme yetkisinin de güç ve kudret sahibi kişilerin tesadüfî ve gelişigüzel iradelerine emanet edilmesine yol açmaktadır. Bu durumun mağduru yalnızca toplumun belirli bir kesimi değildir ve hatta bizzat bu kanuna bir zaman taraftar olan kişiler dahi- şimdilerde popüler bir davada olduğu üzere- bir gün bu tür mahkemelerin mağduru olabiliyorlar.


Devletin ideolojik aygıtları, devletin renginde ton farkının ortaya çıkardığı her durumda, kendi savunucularını dahi kriminalize edebilmektedir.


Gizli Tanıklık


Gizli tanıklık müessesesi, hukuk öznelerinin eşitliğine dayanan yargılama süreçlerini eşitsiz bir ilişkiye taşımakta, şüphelinin yargılama süreçlerine müdahale imkânlarını en asgariye indirerek, onları bu süreçte sadece bir "nesne"ye dönüştürmektedir. Soruşturma makamlarının aşırı biçimde güçlendirildiği bu müessese, siyasal kullanıma son derece elverişli ve hukuksal ilişkileri güç ilişkilerine dönüştürmeye müsait bir nitelik taşımaktadır. Erzincan-Erzurum hattında gerçekleşen çatışmada her iki taraf bakımından bu sorunun yaşanmış olduğu sabittir.
Gizli tanıklık kurumunun da yukarıda açıklamalara benzer bir işlev üstlenebileceği açıktır.


KURUMSAL GELENEK
Tutuklama Tedbiri
Tutuklama tedbirinin Türkiye'deki uygulama geleneği itibariyle bir "erken infaz" biçimine büründürüldüğü, bu durum yargıcın önündeki dosya ve failleri ile soğukkanlılık ve metanet ile kurması gerektiği ilişkiyi zedelediği gibi, yargıcı da aynı zamanda bir "infaz memuru"na dönüştürmektedir. Soruşturmadaki yetkisizlik tartışmalarıyla birlikte dava açma süresinin uzamasının tutukluluk sürelerinin daima uzamasına ve çeşitli mağduriyetlerin yaşanmasına yol açtığı görülmektedir.
Diğer yandan, tutuklama tedbirinin toplumsal ve siyasal kontrolün bir aracı olarak kullanılması geleneği de Türkiye'deki yargı kültürünün olağan bir kültürün özelliğini taşımadığını ortaya koymaktadır. Bu sorunun, günümüzde daha önce dokunulmaz olarak nitelendirilen iktidar odakları tarafından da görülmüş olması, tarihin öğreticiliği olarak nitelendirilebilir. Ancak bu öğreticiliğin yeni bir kültürün inşası için bir fırsat olarak değerlendirilmesi mümkündür.
Ön Anlayış


Türk yargı geleneği, ideolojik bir ön anlayış üzerine hukuksal ve yargısal süreçlerin inşa edildiği bir gelenektir. Yargıçların kimi değerler veya durumlar söz konusu olduğunda tarafsız kalamayacağına yönelik Yüksek Mahkeme pratiklerinin veya HSYK'nın yönlendirmeleri ve uyarıları ile Adalet Bakanlığının etkisi bu geleneğin bozulmadan bugüne gelmesine yol açmıştır. Bugünün krizlerinde bunun önemli payı bulunmaktadır. Yargıç ve savcıların "doğal" olarak kimi bağlılıklar içinde bulunması zorunluluğu, söz konusu değerler veya durumların uygulama alanına giren her bir kişinin yargıç veya savcılar tarafından baştan mahkûm edilmesine yol açabilmektedir. Suçlananların hakları ise, "iyi ve müşfik yargıç"ın insafına kalmış durumdadır.
Ön anlayışların "toplumun ortalama algıları"nın dışında, yargı kültürü ve ideolojisi tarafından üretildiği her yerde, bu ön anlayışların değerlere yüklenen anlamın değişmesiyle yön değiştirebilecekleri, ön anlayışları üretenler için de bir handikap oluşturacağı açıktır. Bu açıklık ise Yüksek Mahkemeler ve HSYK tarafından ısrarla okunmamaktadır.
Gerekse Erzincan Savcısının, gerekse Erzurum Savcılarının aynı olaya farklı ön anlayışlarla baktığı görülmektedir. Soruşturmaların temelini oluşturan Erzincan'daki bazı olgular iki taraf bakımından farklı ön anlayışlarla değerlendirilmiş, tehdit algılaması ve buna dayalı olarak inşa edilmesi gereken suç ilişkileri ve örgüt şeması birbirinden bütünüyle farklılaşmış, hatta tamamen zıt eksende gelişmiştir. Yargılama sürecini ise, bu ön anlayışlardan hangisinin zamanın ruhuna (Zeitgeist) uygun düştüğü sorusuna verilecek yanıt belirleyecektir.
Adil ve tarafsız bir yargılamanın ancak ve ancak ön anlayışlardan, yargılamaya yüklenen ideolojik misyonlardan arınmakla gerçekleşebileceği gerçeğinin artık görülmesi gerekir.


KİŞİSEL SORUMLULUK


Heyetimizce yürütülen görüşme ve mülakatlar üzerinden kişisel sorumluluk tespit edebilmek mümkün değildir. Gerek Erzincan Başsavcısının, gerekse Erzurum Savcılarının usule ve esasa ilişkin tartışmalardaki tutumunun haklılığı veya haksızlığı ancak yargılama sürecinde ortaya çıkabilecektir. Buna karşın Ankara'daki Yüksek Mahkeme temsilcileri, Adalet Bakanlığı ve özellikle HSYK'nın refleks ile hareket ederek, hemen kişisel sorumlu aramaya çalışmaları, demokrasilerde egemen hukuk mantığı ve kültürüne yabancıdır.
Böyle bir sorumluluk tespiti için sürecin bütünlüğü ile tüm dosya ve yargılama süreçlerine hâkim olmak ve tüm bunlarla yüz yüze bir bağlantı kurmak gereklidir. Ankara'daki yargı aktörleri, medya ve siyasi önderler bu tartışmada tarafları dinlemediğinden, tartışmanın anlamsız bir tarafgirlik mücadelesine dönüşmesi kaçınılmazlaşmıştır. HSYK'nın herhangi bir resmi yol izlemeksizin tasarrufta bulunduğu, sürece ilişkin bilgilenmesinin ise tüm tarafların dinlenmesi üzerine gerçekleşmediği anlaşılmıştır.
Bu da zaten Türkiye'deki Yüksek Mahkeme, HSYK ve Adalet Bakanlığı hegemonyasındaki sisteminin demokrasi ve özgürlük standartlarıyla çatıştığının temel göstergesidir.


SONUÇ VE ÖNERİLER


Erzincan-Erzurum hattında süren yargı tartışmaları sürecine ve bu tartışmaların temel zeminine bakıldığında Türkiye'deki yargı geleneğinin çöktüğü, bizzat kendi mensupları bakımından dahi öngörülebilir bir gelecek üretemez hale geldiği görülecektir. Türkiye'deki yargı geleneğinin üst dereceli mahkemeler ile HSYK tarafından yönlendirilen merkezi bir idare yapısı içinde kendini idame ettirmesi ve tekli bir iktidar tecrübesine alışmış olması nedeniyle bugün tartıştığımız ve Erzincan-Erzurum hattındaki gelişmeler de dâhil, yargıdaki birçok gelişmenin bu geleneğin çöküşü ile doğrudan bir alakası bulunmaktadır. Bu noktada, Erzincan-Erzurum hattındaki gelişmeleri anlamanın son on yıl içindeki ana tarihsel zeminini şu temel ölçütler içinde mümkün olduğunu düşünüyoruz.


1-Yargıdaki geleneksel merkez taşra bağı çözülmekte, bu noktada taşra adliyelerinin kendi adli perspektifini geliştirmeye başladığı gözlenmektedir.


2-Üst dereceli mahkemelerden oluşan "yargı" algısı çözülmekte, adliye ve kürsüler mevcut süreçlere dâhil olmakta ve yeni bir yargı algısı geliştirilmesinin yolunu açmaktadırlar.


3-Yargıdaki tekli iktidar yapısı çökmekte, yargının kendisini tekli iktidarın mantığına göre üreten geleneği çözülerek çoklu yapılara doğru evirilmektedir.


4- Geleneksel yargı ideolojisinin "normalleştirdiği" ön anlayışlar tükenmekte, buna karşın ön anlayışsız bir yargı kültürünün oluşması ise yine mevcut yargı sistemi nedeniyle engellenmektedir. Bu da demokratikleşme algı ve kültürlerin yargı sistemine aktarılmasının önünde yakıcı bir sorun olarak güncelliğini korumaktadır.
Erzincan-Erzurum hattında süren yargı tartışmalarını, yargı aktörlerinden herhangi birisinin kötü niyeti ile açıklamaya çalışmak ve mevcut teknik-hukuksal altyapıya ilişkin tartışmaların herhangi bir taraf lehine sonuçlandırılmasıyla çözüleceğini düşünmek son derece yüzeysel bir yaklaşım olacaktır. Bu süreç hukuk tekniğine dair tartışmalarla değil, tüm tarafların varoluş ve söz haklarının korunmasına dayanan demokratik bir siyaset ile çözülebilir. Bunun tek yolu ise yargının siyasetin bir konusu haline getirilmesi ile yani yargı reformu ile olur.


ÖNERİLER


Yargının Erzincan-Erzurum gündemi yalnızca yargıç ve savcılara değil aynı zamanda ve öncelikle parlamento ve hükümete sorumluluklar yüklemekte, yargının kendi geleneği bakımından tıkandığı bu noktada kapsamlı bir demokratik siyasal uzlaşma çabasına ihtiyaç bulunmakta, siyasetin yapıcı dinamiğinin hatırlanmasına gerek duyulmaktadır.

 


1. Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri düşman ceza yargılaması tehdidi yarattıklarından derhal kaldırılmalı, yurttaşların hukuksal eşitliği ilkesinin bu mahkemeler yoluyla çiğnenmesi engellenmelidir.


2. Gizli tanıklık müessesesi kaldırılmalı, yargılama sürecini eşitsiz ve hiyerarşik bir çalışma usulü ile siyaseten kontrol etmeye müsait olan bu müesseseye son verilmelidir.


3. Tutuklama tedbirinin tüm sanık veya şüpheliler bakımından ayrımsız biçimde son çare olarak uygulanmasına yönelik tedbirler ivedilikle alınmalıdır. Bu konuda sorumluluk, Adalet Bakanlığı, Yüksek Mahkemeler ve HSYK'ya aittir.


4. Yüksek Mahkeme Temsilcileriyle HSYK'nın yargıç ve savcıların kimi durumlarda "tarafsız davranma lüksüne sahip olamayacakları" biçiminde, yargıçlığı ideolojik bir silaha dönüştüren, düşman ceza hukukunun inşasına imkân sağlayan kabul edilemez söylemlerinden vazgeçmeleri, bu söylemler üzerine kurulu kültürü sorgulamaları zorunludur.


5. Siyasi aktörlerin yargı sisteminde köklü bir reforma gitmeleri tarihi sorumluluklarının bir gereğidir. Demokratik ve özgürlükçü bir yargı kültürünün inşasına yönelik bir sistemi amaçlaması ve çağdaş demokratik standartları taşıması gereken reformlara karşı çıkışın veya sürüncemede bırakma doğrultusundaki dirençlerin, demokrasiye, 200 yıllık çağdaşlaşma çabalarına ve son tahlilde Cumhuriyet'in bizatihi kendisine bir karşı çıkış olduğu unutulmamalıdır.


6. Bu çerçevede yargı sisteminde üst yapının çoğulculaştırılması, Yüksek Mahkemeler, HSYK ve Adalet Bakanlığı'nın elinde bulunan ve yargıç ve savcıları belirli ideolojik ve siyasi tutum ve tarafgirliğe sevk eden sayısız imkân ve araçların ivedilikle ortadan kaldırılması gerekir.


Yargı bağımsızlığı ve adil yargılamanın doğrudan muhatabı ve sahibi olan halkımızın, kamuoyunun ve siyasi sorumluların dikkatine saygılarımızla sunuyoruz.


Demokrasi ve Özgürlük için
Yargıçlar ve Savcılar Birliği (Demokrat Yargı)
Yönetim Kurulu

 



2479 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
POLİSE DUYURU

Case of Baran Tursun
Polis Kurşunu Ölümleri Facebook hesabı
BARAN TURSUN VAKFINA ÜYELİK
AİHM Kararları
Baran Tursun vakfına ÜYELİK
Tuncay Cüzdan'ın babası-ANTAKYA Uluslararası Baran Tursun Vakfında

Tuncay Cüzdan-Antakya

A.Rahman sözen'in annesi-İZMİR Uluslararası Baran Tursun Vakfında

A.Rahman Sözen-İzmir

Selami Atalay, ömürboyu felçli- İZMİR - Uluslararsı Baran Tursun Vakfında

Enes Ata'nın babası DİYARBAKIR - Uluslararası Baran Tursun Vakfında

3.Yılında Baran Tursun'u anarken

Ahmet Çakır'ın ağbisi-İZMİR Uluslararası Baran Tursun Vakfında

Ahmet Çakır-İzmir

Mehmet Tursun Halk tv'de

Mehmet Tursun-Baransav

Aydın Erdem'in ağbisi - DİYARBAKIR Uluslararası Baran Tursun Vakfında

Aytekin Arnavutoğlu -İSTANBUL- Uluslararası Baran Tursun Vakfında

Aytekin Arnavutoğlu-İst

Çağdaş Gemik'in babası-Antalya Uluslararası Baran Tursun Vakfında

Çağdaş Gemik - Antalya

Feyzullah Ete'nin ağbisi-İSTANBUL Uluslararası Baran Tursun Vakfında

Feyzullah Ete-İstanbul

Soner Cankal'ın babası-ANKARA- Uluslararası Baran Tursun Vakfında

  Soner Cankal-Ankara

Çağdaş Gemik'in kuzeni -ANTALYA Uluslararası Baran Tursun Vakfında

 Çağdaş Gemik Antalya

Yasin Kırbaş'ın babası - İSTANBUL Uluslararası Baran Tursun Vakfında

Yasin Kırbaş-iST

Emrah Gezer'in babası-ANKARA Uluslararası Baran Tursun Vakfıında

Emrah Gezer-Ankara

Didim'de öldürülen Ali Demir'in babası Mehmet Demir, Mehmet Tursun'la görüştü

Baran Tursun V. ECHR

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER

Baran Tursun insani yardım vakfı başkanı Mehmet Tursun, Birleşmiş Milletler temsilcileriyle, "Yargısız İnfazları" konuştu

 

Baran Tursun davası AİHM'de

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER

UCM ÜYESİDİR

125-Kenan Kapısız Uşak

 24.11.2012 günü Uşak'ta polis memurları ile vatandaşlar arasında çıkan arbedede polisin silahından çıkan kurşunla başından vurularak öldürüldü. 28 yaşındaki Kenan Kapısız 4 çocuk babasıydı. Devamı oku...

Baran Tursun vakfı Logosu


116-Yusuf Yılan - Erzurum


Erzurum'un Karayazı İlçesi'nde oturan ve ayakkabı boyacılığı yapan 9 yaşındaki Yusuf Yılan, Cumhuriyet Caddesi'nde karşıdan karşıya geçerken Akrep tipi polis aracın çarpmıştı. Yılan, kaldırıldığı Erzurum Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yaşamını yitirdi. Görgü tanıklarına göre, zırhlı arac, Yusuf Yılan'ın göğsü ve kafasının üzerinden geçtiğini belirti.

75-Ahmet Cömert Kocaeli-Darıca


Ahmet Cömert:2009 KOCAELİ'nin Darıca İlçesi'nde gözaltına alınan 23 yaşındaki Ahmet Cömert, polis merkezinin nezarethanesinde ölü bulundu. Baba Durmuş Cömert, oğlunun intihar edecek biri olmadığını söyledi.


77-Serkan Çedik Bursa


SERKAN ÇEDİK: Bursa Emniyet Müdürlüğü’nün Acemler semtindeki nezarethanesinde gözaltında tutulan 25 yaşındaki Serkan Çedik bilinmeyen bir nedenle fenalaşarak öldü. Sekan'ın annesi:"Oğlumu gözaltına aldılar, sapasağlam karakola götürdüler, karakolda ölüsü çıktı" dedi


78-Murat Konuş İstanbul


Murat Konuş:  7 Ocak 2010 tarihinde gözaltına alınan Murat Konuş'un, bir süre sonra rahatsızlanarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği, Adli Tıp Kurumu Başkanlığınca hazırlanan otopsi raporunda Konuş'un “künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması” sonucu öldüğünün bildirildiği anlatılıyor.
84-A.Rahman Sözen/İzmir


İzmir Gümüşpala Polis karakolu nezarethanesinde polisin silahıyla vurularak öldürülen A.Rahman Sözen’nin annesi ve ablası Uluslararası Baran Tursun vakfına geldiler.  Karakolun güvenlik kameraları kayıt yapmadığından, olayın oluş şekli polisierin ifadelerine dayandırıldı ve takipsizlik kararı verildi. Dava AİHM'e taşındı Video izle…

74-Ahmet Akbaş / İstanbul


Ahmet AKBAŞ: 01.08.2009 günü Esenler polis karakolunda ölü bulundu. Ahmat Akbaş'ın yakını Ergin Akbaş: "Olayın üzerinde uzun zaman geçmesine rağmen savcı olay yerine geç geldi. Doktorlar gelmemiş müdahale etmemişler" iddiasında bulundu.

 

 


 

102-Willem Tyas Antalya

WİLLEM TYAS /1 Ekim 2011 günü Antalya'nın Manavgat ilçesinde çevreye verdiği rahatsızlık nedeniyle şikayet üzerine ifadesi alınmak için polis merkezine getirildikten sonra ölüm olayı meydana geldi. Fenalaştığı iddia edilen 64 yaşındaki İngiliz Willem Tyas hayatını kaybetti.  

85-Er.Osman Aslı /İstanbul


Osman Aslı:  İstanbul Firuzköy polis karakolunda ölü bulunan Er.Osman aslı’nın babası Uluslararası Baran Tursun Vakfına mektup gönderdi. Osman Aslı'nın ayakkabı bağcıklarıyla kendini astığı iddia edildi. Karakolun güvenlik kameraları kayıt yapmadığı için olayın oluş şekli polislerin ifadelerine dayandırıldı. Video izle…

72-Ahmet Laçin / İstanbul


AHMET LAÇİN: Tornacı 23 yaşında ki Ahmet Laçin 12 Ekim  2008 günü Bağcılar’da gözaltına alındı ve Bağcılar polis karakoluna götürüldü. Akrabaları, Ahmetin dövüldüğünü ve kaldırıldığı hastanede öldüğünü idda ettiler.

 


76-Resul İlçin Şırnak-İdil


RESUL İLÇİN: 22/10/2009 günü Şırnak'ın İdil İlçesi'nde polisler tarafından götürüldüğü karakolda yaşamını yitiren 52 yaşındaki Resul İlçin'in yapılan otopsisinde kafasında ve vücudunun çeşitli yerlerinde darp izi olduğu ortaya çıktı.  

 

Baran Tursun vakfından

93-Özcan Kurtuluş / İzmir


ÖZCAN KURTULUŞ: İzmir Şirinyer polis karakolunda ölü bulundu. Polisin kendisini aradığını söyleyen abla Sitem Duyar da:  "Kardeşim Özcan Kurtuluş'un avukat görüşme odasında kendini astığını söylüyorlar, kardeşimin avukat görüşme odasında ne aradığı konusunda kimse bize açıklamada bulunmuyor"

Karakollarda ki ölümler

Kimsesiz çocuklar

Kimsesiz çocuk:"Polisler bizi döve döve Belgrad Ormanı’na bırakıyorlardı" dedi. Devamla:" Yardıma gelmeselerdi tecavüze uğruyordum...”, “Bakırköy Çocuk Yurdu’nda bir arkadaşımızın makatına sopa soktular...”, “Umut Çocukları Derneği yöneticileri bizim sayemizde zengin oldular...”, “Dernek Başkanı Ferhat Şahin, hepimizi sıraya sokarak, falakadan geçirdi...”, “Polisler bizi ekip arabalarına bindirip döve döve Belgrad Ormanı’na bırakıyorlardı....Devamı oku..

101-Hamedu Loufa Sayıd /Mersin

 


Hamedu Loufa Sayıd/ MERSİN:2007 yılında yürürlüğe giren PVSK’dan sonra, failin polis olduğu 101. Ölüm olayı. 29.07.2011 tarihinde Mersin'de Yumuk tepe polis karakolunda ölü bulundu. Dosya oku.. 

Sosyal paylaşım sitemiz


Baran Tursun vakfına ödül

120-Cem Aygün / Ankara

 Cem Aygün-Ankara: Ankara Keçiören İncirli’de 22 yaşındaki Cem Aygün “dur” ihtarına uymadığı iddasıyla polisler tarafından öldürüldü. 1 ay önce cezaevi'nden çıkan gencin ölümüne ilişkin emniyetin aileye verdiği bilgiler ise çelişkilerle dolu. Baba Celal Aygün:"Oğlum Cem Aygün öldürüldükten 8 saat sonra bize haber verildi" dedi 30.08.2012