• https://www.facebook.com/barantursun.v?ref=bookmarks
  • https://twitter.com/BaranTursunVakf
BARAN TURSUN VAKFI
VİDEOLAR
Site Haritası
Polis dosyası

122-Merve Erçetin Erzurum



Erzurum Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü'nde görevli polis memuru Ekrem Özdemir yolda kız arkadaşı Merve Erçetin'i Mustafa Gökçe'yle yürürken gördü. Bunun üzerine yanlarına giderek Erçetin'e diz çöktürerek tabancasıyla ensesine ateş ederek genç kızı öldürdü.

121-Hasan Latif Kaplan-İstanbul


121-Hasan Latif Kaplan:20.09.2012 günü İstanbul Bağcılar'da eşine şiddeten gözaltına alınan 35 yaşındaki Hasan Latif Kaplan, götürüldüğü Bağcılar Asayiş böro amirliğinde, avukat görşme odasında asılı bulunudu. Baba Mustafa Kaplan:"Oğlum intihar etmedi, karakolun içinde öldürüldü" dedi 

D U Y U R U

Sabire Yaman / İstanbul

Erol Postacı /İstanbul

Baran Tursun / İzmir
İ.Halil Çoban / Ş.Urfa

Murat Konuş / İstanbul

Mehmet Uytum / Cizre

Şerzan Kurt / Muğla
Ceylan Önkol / Lice

Serkan Cedik / Bursa

Adnan Karakaş / Adana

Ahmet Sargın / Sakarya

Yahya Mnekşe / Şırnak

Özge Keyikçi / Kütahya

Uğur Kaymaz / K.Tepe

Aydın Erdem / D.Bakır

Enes Ata / D.Bakır

Çağdaş Gemik / Antalya

BARAN TURSUN DOSYASI

MAKALELER



 


  

 

 

 

Baran Tursun Adalet Akademisi

BARAN TURSUN ADALET AKADEMİSİ ---  

Uluslararası insan hakları çerçevesine uyumlu faaliyet gösterecek Baran Tursun Adalete Erişim Akademisi, bundan sonra da Avrupa Birliği fonlarıyla finanse edilecektir.

http://www.baransav.com/?pnum=703&pt=Stratejik+Plan+belirleme+%C3%A7al%C4%B1%C5%9Ftay%C4%B1


 

112 Er Selman Pınar-Batman


Er Selman Pınar 29.04.2012 günü Batman'da polis tarafından gözaltına alındıktan sonra ölü bulundu

111-Hacı Zengin İstanbul


Polis cinayeti no: 111, kurban: Hacı Zengin, Yer:İstanbul ///// İstanbul’da, polisin attığı biber gazı kapsüllerinin kafasına isabet etmesi sonucu kaldırıldığı Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde hayatını kaybetti.

110-Kamile Özbek- Adana


Adana'da, 14 Eylül 2011'de Kamile Özbek'in, evinden ayrıldıktan sonra bir daha dönmediğini ve kendisinden haber alamadıklarını söyleyen kızı, polise başvurdu.

Yapılan araştırmada Kamile Özbek’i öldürenin Fatih Yurdakonar adında görevli polis memuru olduğu ortaya çıktı. Kadının evinin tapusunu üstüne geçiren, bankadaki paralarını da alan 19 yıllık polis Fatih Yurdakonar tutuklandı

109 Ayşe Al D.Bakır


15 Şubat günü merkez Bağlar İlçesi E Tipi Cezaevi üst köşesinde polis panzerinden sıkılan tazyikli su ile yere düşüp başını kaldırıma çarpan ve beyin kanaması geçiren 75 yaşındaki Ayşe Al, yaşamını yitirdi. 15 Şubat'tan bu yana Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde tedavi gören Al'ın sabah saatlerinde yaşamını yitirdiği öğrenildi.

108.Mahir Zorbey Aydın


Mahir Zorbey, 04.03.2012 günü, Aydın'da polis tarafından öldürüldü. Cinayete tepki gösteren Zorbey'in dedesi İbrahim Demirkaya, "Torunum, bilerek kasıtlı olarak vurulmuştur. Eğer polis düştüğünde tabanca ateşlenmişse, kurşun yere yakın seyrederdi. Nasıl olur da, kurşun 1 metre 75 santimetre sekip başına isabet eder. Hukuki mücadelemizi sürdüreceğiz" dedi.    Devamı oku..

107-Perihan Aktaş Manisa


Manisa’nın Sarıgöl ilçesinde oturan 53 yaşındaki Perihan Aktaş, evinin önünde polis tarafından öldürüldü. Aktaşı öldüren polis teslim oldu 

105-Ali Sapan ANKARA

ANKARA / 10.11.2011: Altındağ’da görevli polis memuru Veli Akpan, önce evinde eşi Yasemin Akman'ı ve kayınvalidesi Hacer Ağlayan'ı, daha sonra görev yaptığı birimdeki amiri Ali Sapan'ı tabancayla vurdu. Polis memurunun eşi ve amiri hayatını kaybederken, kayınvalidesi yaralı olarak hastaneye kaldırıldı

104-Yasemin Akpan ANK.

ANKARA / 10.11.2011: Altındağ’da görevli polis memuru Veli Akpan, önce evinde eşi Yasemin Akpan'ı ve kayınvalidesi Hacer Ağlayan'ı, daha sonra görev yaptığı birimdeki amiri Ali Sapan'ı tabancayla vurdu. Polis memurunun eşi ve amiri hayatını kaybederken, kayınvalidesi yaralı olarak hastaneye kaldırıldı

103-Yeşim Çelik -İstanbul


Yeşim Çelik: Polisin 103. Kurbanı. KÜTAHYA Dumlupınar Üniversitesi öğrencisi Yeşim Çelik (23) 20 Şubat 2011’de yeni tanıştığı İstanbul Bağcılar’da görevli polis Salih Kaya tarafından vurularak öldürüldü. Polise göre Yeşim intihar etmişti, ama yapılan incelemede polis tarafından öldürüldüğü kesinleşti

90-Çağdaş Gemik Dosyası


17 yaşında ki Çağdaş Gemik, Antalya’da bir arkadaşıyla bisikletiyle gezerlerken, gündüz vakti polisin dur ihtrına uymaığı gerekçesiyle açılan ateş sonucu hayatını kaybetti. 
95-H.İbrahim Oruç D.bakır


Halil İbrahim Oruç: polisin silahından çıkan kurşunla ölen; silahın polis, failinin ise belirlenemeyen  polisin sorumlu olduğu 95. Ölüm olayıdır.  Halil İbrahim Oruç, polisin silahından çıkan kurşunla hayatını kaybetti. 
96-Kazım Şeker D.Bakır


KAZIM ŞEKER: Bismil'de polis kurşunu ile öldürülen lise öğrencisi Halil İbrahim Oruç'un katillerinin bulunması talebiyle bir yürüyüş yapıldı. Polis yapılan yürüyüşe orantısız güç kullanarak saldırıya başladı.  Atılan gaz bombalarından etkilenen Kazım Şeker (60) isimli yurttaş yaşamını yitirdi.

 

100.M.Şirin Çiftçi D.Bakır


 M.Şirin Çiftçi: 2007 yılı PVSK’dan sonra failin polis olduğu 100. Ölüm olayı; Diyarbakır'ın merkez Sur İlçesi Cemal Yılmaz Mahallesi'nde, polisler, Mehmet Şirin Çiftçi (20) adlı yurttaşı kapısının önünde ateş ederek öldürdü. Dosya oku..

 

98.Metin Lokumcu / Hopa


Metin Lokumcu: Bu olay PVSK’dan sonra ki polisin sorumlu olduğu 98. Ölüm alayıdır. Metin Lokumcu polislerin vurduğu sert darbeler sonucu hayatını kaybettiği söylendi. Devamı oku..

99.Doğan Teyboğa Silopi


Doğan Teyboğa: 2007  yılında yürürlüğe giren PVSK’dan sonra polisin sorumlu olduğu 99. Ölüm olayı; Şırnak’ın Silopi İlçesi'ndeki gösteriye müdahale eden polisin kullandığı gaz bombası Doğan Teyboğa'nın ölümüne neden oldu. Devamı oku..

 

92-Volkan Polat / İstanbul


VOLKAN POLAT: 6 Nisan 2006 günü Polat, arabası ile gitmekteyken, Sivil araçla Polat’ı kovalayan polisler arkadan ateş ederek aracın lastiklerini patlatmış, ardından yanına geldikleri Polat’ı göğsünden vurarak öldürmüşlerdi.
97-Enver Turan / Hakkari


Enver Turan:15 yaşında ki Enver Turan kolluğun orantısız güç kullanması sonucu hayatını kaybetti.  23 Şubat 2010'da Hakkâri’de çıkan olaylarda, bir uzman çavuşun açtığı ateş sonucu hayatını kaybeden Enver Turan’ın (15)  davası Hakkari’den Yozgat’a alındı.  
94-Tuba Korkmaz / Tunceli


TUBA KORKMAZ TUNCELİ’de polis memuru nişanlısının tabancasıyla intihar ettiği söylenen üniversite öğrencisi 21 yaşındaki Tuğba Korkmaz’ın yapılan otopsisinde intihar etmediği ve cinayete kurban gittiği yönünde deliller elde edildi.  

 

91-Çiğdem Şahin / İzmir

 


ÇİĞDEM ŞAHİN: Gaziantep'ten İzmir'e geldi ve İzmir'de çevik Kuvvet'te görevli polis Anıl .K.G. ile görüştü, daha sonra görüştüğü polisin silahıyla şakağından vurulmuş halde bulundu. 

89-Özge Keyikçi / Kütahya


ÖZGE KEYİKÇİ: 17 Ekim 2009 günü,  Kütahya'nın Çavdarhisar ilçesinde bir köy düğününde polis memurunun tabancasının ateş alması sonucu Özge Keyikçi hayatını kaybetti. 

88-Sabir Yaman / İstanbul


SABİRE YAMAN: 27.07.2010 Günü, Bakırköy İstanbul Caddesi’ndeki Tacirler Menkul Değerler A.Ş.’yi silahıyla basan E.polis memuru Vedat Gemalmaz, zarar ettiğini öne sürerek sorumlu tuttuğu şube müdürü 49 yaşındaki Erol Postacı ve 29 yaşındaki Sebire Yaman’a kurşun yağdırdı.

87-Erol Postacı / İstanbul


Erol Postacı, 27.07.2010 Günü, Bakırköy İstanbul Caddesi’ndeki Tacirler Menkul Değerler A.Ş.’yi önceki gün silahıyla basan E. polis memuru Vedat Gemalmaz, zarar ettiğini öne sürerek sorumlu tuttuğu şube müdürü 49 yaşındaki Erol Postacı ve 29 yaşındaki Sebire Yaman’a kurşun yağdırdı.

85-Hüseyin Turgut Yalova


HÜSEYİN TURGUT: Yalova’da Fatih Caddesi’nde park yeri nedeniyle çıkan tartışmada Hüseyin Turgut, polis memuru Gökmen Erkmen'in silahından çıkan kurşunla hayatını kaybetti.  

 

84-Mustafa Uslu Tokat-Turhal

 


MUSTAFA USLU: Alkollü olduğu ileri sürülen Mustafa Uslu, Turhal’da otomobiliyle giderken trafik kontrolü yapan polisler ‘Dur’ ihtarında bulundu. ‘Dur’ ihtarına uymadığı belirtilen Uslu polisin arkadan açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti.

 

83-Er.Cemal Yalın Antalya


CEMAL YALIN: 5 Ağustos 2010 günü, PKK'nın şehit ettiği bildirilen askerin, polis kurşunuyla vurulduğu ortaya çıktı. Antalya'lı Er Cemal Yalın, polis merkezine doğru yürüken polisler tarafından öldürüldü.  

81-Fatih Cem İnci /İstanbul


FATİH CEM İNCİ: Bahçelievler'de bir arkadaşıyla birlikte yürüyen 23 yaşındaki Fatih Cem İnci kaldırımda çarptığı kutu nedeniyle üzeri kirlenince, "Böyle pisliklerle hep ben mi karşılaşırım" diye söylendi. Bu sözlerin kendisine söylendiğini sanan polis memuru Mustafa Atasoy (27) silahını çıkratıp, Fatih Cem İnci'yi kurşun yağmuruna tutarak öldürdü.

82-Gökhan Ergün Bursa-Nilüfer


Gökhan Ergün: Bursa'nın Nilüfer ilçesinde Cengiz Koç`a ait bir apartman dairesine, yangın merdiveninden giren 2 kişiye polis uyarı ateşi açtı. açılan ateşle Gökhan Ergün(24) hayatını kaybetti.

 

79-Feyzullah Ete İstanbul

FEYZULLAH ETE
: 22.Kasım.2007 tarihinde, Avcılar'da bir parkta otururken polis memuru Ali Mutlu tarafından göğsüne bir tekme vuruldu, göğsüne aldığı bu tekme sonucu hayatını kaybetti.
78- Alaettin Karadağ İstanbul


ALAETTİN KARADAĞ :Dur ihtarına uymadığı için on kurşunla öldürüldü. Kardeşi Abdullah Karadağ:"Dur ihtarı Sonucu Ölüm on kurşunla nasıl olur, cinayeti meşrulaştırmak için bunu uydurdular" dedi. 

80-İbrahim Özkaymaz Gaziantep


İBRAHİM ÖZKAYMAK: 28.08.2009 günü polis memurunun "uyarı ateşi" ateşi sonucu göğsüne isabet eden mermi sonucu hayatnı kaybetti. İbrahim Özkaymak, 2007 yılında yürülüğe giren PVSK'dan sonra polisn sorumlu olduğu 80. ölüm olayıdır.



NORVEÇ HELSİNKİ KOMİTESİ
STRATEJİK BELGELER/RAPORLAR

Prof.Dr. Şebnem Korur Fincancı:\

Adli Tıpta neler oluyor?  
Türkiye gündeminden düşmeyen birçok davayla ilgili verilen raporların perde arkası:  

Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu eski başkanı Şebnem Kurur Fincancı ile yapılan röprortaj;


 

 Önce Hüseyin Üzmez’e cinsel istismar suçundan verilen cezanın, Adli Tıp’ın B.Ç’ye ‘ruh sağlığı bozulmamıştır’ raporu verildikten sonra serbest kalması, sonra Münevver Karabulut’un otopsisine başka spermin bulaşması skandalı, en son olarak da geçtiğimiz pazartesi, İsmailağa cinayetinde kadın kanının rapora eklenmesi olayı... 

Türkiye gündemini en çok meşgul eden bu üç davada da Adli Tıp hataları üst üste geldi. En son olaydan sonra, yani Cumhurbaşkanlığı’nın, Adli Tıp Kurumu’na inceleme kararı verdiği günün akşamı görüştük Şebnem Korur Fincancı ile. Adli tıp diyince ilk akla gelen isimlerden, hatta birçok kişinin “eski Adli Tıp Kurumu Başkanı” diye bildiği Fincancı ile kurumun yapısı ve işleyişi yanında yargı faktörü hakkında da konuştuk. Birçok örnek olay üzerine “içeriden” eleştiriler getiren Fincancı, Adli Tıp Kurumu yanında yargının da tartışılması gerektiğini, Güler Zere, yahut birçok tutuklu hakkında verilen raporların bizzat mahkemeler tarafından istendiğini söyledi: “Bu insanlar suçlarının cezası olarak özgürlüklerinden alıkonulmuşlar. Ama ne pahasına? O zaman idam cezasını kaldırmaya ne gerek vardı?

 

Başak Günsever

 

Bugün İsmailağa cinayetiyle ilgili bir kan karışması olayı, ardından Devlet Denetleme Kurulu’nun Adli Tıp’ı denetleyeceği kararı açıklandı… Neler oluyor?

  

O kadar peş peşe geldi ki bunlar. Bu ciddi birşey. Ama denetlemenin nasıl yapılacağı, denetleme kurulunun bu işi yaparken hangi ölçütleri kullanacağı, ya da bu ölçütlere uygun denetleyiciler oluşturup oluşturamayacağı bence önem taşıyor. Bir de bu denetlemenin bağımsız olması gerekiyor. Dolayısıyla bağımsız organlar oluşturmak lazım.

 

Denetlemenin içeriği nedir?

 

Adli Tıp Kurumu dosyaları. Kimlerin denetleme yapacağı çok önemli. Sonuçta Adli Tıp bir bilirkişilik hizmeti yürütüyor. Dolayısıyla o bilirkişiliği denetleyecek olanların da en azından buna ilişkin bilgi sahibi olması gerekiyor. Diğerlerini hangi ölçütlere göre denetleyecekler? Çok boyutlu bir mesele.

 

Sizin bir katılımınız olacak mı?

 

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Adli Tıp Uzmanları Derneği, Uzmanlık Eşgüdüm Kurulu ile birlikte çalışma yürütüyor zaten uzun zamandır. Hem adli tıp uygulamalarının, hem eğitiminin nasıl olması gerektiğine ilişkin birçok rapor Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Adalet Bakanlığı’na iletilmiş durumda. Ama bugüne kadar bunları referans alan bir mekanizma oluşturma çabası olmadı. Biz yine de bütün mekanizmaları devreye sokacağız. Ama ne kadar önemsenir bilmiyorum.

 

Nasıl mekanizmalar olabilir bunlar?

 

Bunu mesela tahayyül edememek üzücü. Bu ülkede baskı ve vesayet rejiminin ne kadar etkili olduğunun bir göstergesi bu. Sistem aslında üniversiteler ve akademik ortamlar üzerinden yürüyor dünyada da. Bir takım adli bilimlere ilişkin çalışmalar yapan laboratuvarlar var. Bunların denetleme mekanizmaları var. Bir yanda da tıbbi hizmetleri yürüten akademik ortamlar var. Tıp fakültelerinin adli tıp ana bilim dalları. Onlar duruma göre hangi alanlarla işbirliği yapacaklarını belirlerler.

 

Başka bir sistem olamaz mı? Yani rapor vermek konusunda tek yetkili mercinin Adli Tıp Kurumu olması dışında bir ihtimal?

 

Tek merci orası değil zaten yasal olarak. Teamül olarak öyle. Biz yargıyı hiç sorgulamıyoruz ki. Hep hedefte Adli Tıp Kurumu var. Yargıyı ön plana getirmek gerekiyor burada. Çünkü Yargıtayın nerdeyse içtihat diyebileceğimiz kararları var. Adli tıp kurumundan görüş sorulmadığı için yerel mahkemenin özel bilirkişiyle ya da bir adli tıp anabilim dalıyla yürüttüğü bilirkişilik hizmetini yok sayıyor. Ve bozuyor kararları. Doğal olarak yerel mahkemeler kararının bozulmasını istemediği için bir teamül biçiminde illa ki Adli Tıp Kurumu’ndan görüş alma ihtiyacı hissediyorlar. Bu hem iş yükünü artırıyor. Çünkü bütün işlerin merkezde toplanması anlamına geliyor. İş yükü tabii her zaman atlama, yanlış yapma riskini de beraberinde getiriyor.

  

“ADLİ TIP TEK BİLİRKİŞİ DİYE BİRŞEY YOK YASADA”

 

Farklı bilimsel görüşlerin tartışılması, en nitelikli bilimsel görüşün kabulü üzerine kurulması gereken bilirkişilik sisteminde ciddi aksaklıkla var. Bunun çok sayıda örneği var. İnsanlar başka bir sistemden bilirkişililik hizmeti alıyorlar. Sonra bu bilirkişilik hizmeti yok sayılıyor. Dolayısıyla insanlar da artık başvurmamaya başlıyor başka mekanizmalara. Bu yanlış uygulamada yargının çok ciddi payı var. Yasaların doğru bir şekilde değerlendirilmemesi bu. Evet, adli tıp kurumu resmi bilirkişi. Ama tek bilirkişi demiyor yasalar. Ayrıca tıp fakültelerinin adli tıp anabilim dalları da resmi bilirkişidir. Ayrıca resmi bilirkişi mi olmalı zaten? Ne demek resmi bilirkişi? Bilimsel görüşü kabul edilen anlamına geliyorsa eğer; bunun başka sınama yolları var. Yani akredite edersiniz, bu aktreditasyon içinde hem eğitimleri gözden geçirilir, hem uygulamaları. Sadece nesnel, bilimsel ölçütler olması gerekiyor. Adli tıp kurumu aslında Avrupa Laboratuvarlar Birliği üyesi. Fakat buradaki denetim mekanizmaları ne kadar işliyor çok önemli. Sonuçta uluslararası ve bağımsız bir denetim mekanizmasının üyesi. Ama demek ki burada bir eksiklik var. Adli Tıp Kurumu belki merkezi devlet otoritesi içinde öngörülmüş bir sistem Tütrkiye için. Ama hem dünya uygulamalarına hem de bilimsel düşünceye uygun değil. Çünkü bilim ancak tartışıldığında ve gerekçelendirildiğinde geçerli olabilir. Mesela Adli Tıp Kurumu’nda çalışanlar neye göre seçilmiş? Hangi ölçütlere uyuyorlar?

  

“AĞRI’DAN GELEN BİR ÇOCUĞU NEREDE BARINDIRACAKSINIZ?”

 

Bunun Adli Tıp Kurumu’yla değil, o mekanizmayı düzenlemeyen savcılıklarla, mahkemelerle ilgisi var. Mahkeme mesela A. Hastası gidecek kurumda muayene olacak diye karar veriyor. O olayın avukatı da talepte bulununca sanık da gönderiliyor. Çocuğu koruma altında göndermesi gerekir Yargının. Mesela; Ağrı’dan çocuk geliyor muayeneye. Tarih verilmiş o güne. İş yüküm fazla, muayene edemem deme şansınız yok çocuğu. Çünkü, Ağrı’dan gelmiş bir çocuğu nerede barındıracaksınız? Halbuki Ağrı’dan birinin İstanbul’a gönderilmesindense (Ağrı’da yoksa) çevre illerde mutlaka bir çocuk psikiyatristi, bir adli tıp uzmanı vardır. O heyet birlikte değerlendirip yazsa raporu. Günde 100 hasta muayene edemezsiniz. En iyi ihtimalle günde 15-20 hasta muayene edebilirsiniz. Yüzlerce insandan söz ediyoruz ama burada.

  

ÇOCUK İSTİSMARINDA “DAVA AÇMAYIN” DİYECEĞİM DURUMLAR VAR

  

Fotoğraflar: Elif Örnek

 

Batı’da çocuk istismarı çok önemli. Orada mahkemeye çıkması söz konusu değil. Uzmanlar eşliğinde alınmış olan bilgiler mahkemeye yansır. Mahkemede bir çocuğun sorgulanması olabilecek bir şey değil. O çocuk zaten bir travma mağduru. Zaten birçok ruhsal aksaklık var. Sorulan sorulara alınan yanıt yeterli olmaz, yanıltıcı olabilir. Çocuk hatırlamıyor olabilir mesela travmanın etkileri nedeniyle. Bunu yargıç değerlendiremez ki! O travmanın ruhsal etkilerini bilmiyor çünkü. Dolayısıyla ona bir bilgi vermeyecek çocukla görüşmesi. Hele ki doğrudan soru sormak kabul edilebilir değil. Çocuğu daha çok yaralamak, sırf yargıyı işler hale getirmek için bir travma mağdurunu bir kere daha travmatize etmek demek bu. Ben hekim olarak böyle bir durumda “Açmayın dava” derim. Bırakın kalsın. Önce çocuk iyileşsin. O daha önemli.

  

“HÜSEYİN ÜZMEZ VAKASI YANLIŞ TARTIŞILDI”

 

Adli tıp raporu üzerinden yanlış bir tartışma yürüdü Hüseyin Üzmez vakasında. Orada da yargının kusuru var. Yargı nasıl tahliye eder cinsel istismarı kanıtlanmış bir adamı? Adli Tıp Kurumu raporu cinsel istismarın olduğuna dair bir rapor değil ki? Cinsel istismar sonucu ruh sağlığı bozulmuş mu diye verilen bir rapor. Yoksa cinsel istismarın somut delilleri var ortada.

  

YARGIYI HİÇ KİMSE TARTIŞMIYOR

 

Ona rağmen o rapor nasıl çıktı kurumdan?

 

Orada ruhsal değerlendirmede çok büyük eksikliği var kurumun. Ruhsal travma ayrı bir alan. Deneyimli olmak gerekiyor. Uluslararası uzmanlık dernekleri var. Psikiyatrinin bir alanı ama psikiyatri koca bir alan. Bir kurul odasında, ayakta, çocuğa “adın ne, ne yaptılar sana” diye soruyorlar. Hakimden daha beter sorular sorulduğunu biliyorum ben. İnanılmaz muayeneler! Çünkü bir ruhsal travma anlayışı yok.

  

“NUR BİRGEN SADAKATİNİN SONUCU OLARAK ORADA”

  

İktidarlar değiştikçe kadrolaşma da oluyor mu Adli Tıp’ta?

 

Kadrolaşma adına çok şeyler yapıldı uzun yıllar boyunca. Her dönemde özellikle kendilerine yakın olanları getirme çabası içinde oldular. Mehmet Ağar döneminde mesela inanılmaz bir kadro değişikliği yaşandı. Bir sürü insan getirildi, bir sürü insan görevden alındı, sürgünler oldu. AKP döneminde de aynı şey oldu. Şu anda başkan dışında bir değişiklik yok. Olacak mı bilmiyorum. İşte bunları hep sorgularız. Hangi parti olursa olsun, hangi atamayı yapıyor olursa olsun, sorgulanmaya muhtaç olacak. Neye göre seçildiğine dair elde somut veriler olmadığında, o zaman diyecekler ki; sadakate göre seçildi bu insanlar. Nitekim de öyle… Nur Birgen niye böyle seçildi, 3. İhtisas Kurulu Başkanı yapıldı. Hiçbir bilimsel, kendisini kanıtladığı bir alan yok. 3. İhtisas Kurulunun başına niye getirilir böyle bir insan?

 

Niye getirildi?

 

Sadakatinin ödülü herhalde! Çünkü işkenceyle ilgili raporlarda Tabip Odası Onur Kurulu üzerinden yapılmış soruşturmaları var, işkence bulgularını gizlediği için. Bunlar da herhalde kendisinin sicilinde olumlu puanlar olmuştur!

 

Güler Zere ne olur sizce? Güler Zere için bir kamuoyu oluştu. Acaba farklı bir süreç yaşanabilir mi?

 

Sonuç olarak bu raporlar mahkemesinde değerlendirilecek. Ama savcılık Çukurova’dan rapor varken Adli Tıp Kurumu’na gönderdiğine göre, tabiİ ki Adli Tıp Kurumu’nun raporunu dikkate alacak gibi görünüyor. Çok sıkıntılı, hastalığıyla ilgili sıkıntıları var. Bu cezaevi yöneticileri için de zorlu bir süreç. Bu tür hastaların sevkinde, ambulans bulmalarında zorluklar oluyor. Ambulans sağlayamıyorlar, sevk aracıyla gönderiyorlar. Ring aracı bir kere çıkınca on kişi o gün duruşmaya götürülecek olan 10 kişinin hepsi bir araçta… Sırayla gidiyorlar. Sırayla gittikleri için işler uzayınca problem oluyor. Mesela muayeneye geç gidiyor. Radyoterapi görecek, saatli… Böyle birçok hasta var. Bir de ring araçları teneke kutu gibidir. Sıcakta kavrulur, kışın buz gibi olur falan.

 

Sağlıksız bir insan için hiç ideal değil…

 

Sağlıklı insan için bile çok zor.

 

AKP’li Alev Dedegil’in bir yasa çalışması var. Çocuk tecavüzcüleri eğer ikinci kez denerse bunu, kimyasal olarak hadım edilmeleri gerekecekmiş. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Bir takım ülkelerde var onunla ilgili tartışmalar, düzenlemeler. Ama bu çok sıkıntılı bir durum bence. İdam cezasından ne farkı var! Bir insanın bedenine yönelik bir müdahalede bulunuyorsunuz. Üstelik de böyle bir müdahale sonuç olarak o insanın haklarının ihlali. Sonuçta cezalandırmak gibi bir mekanizmayı işletirsiniz. Aslında çocuk istismarları yani pedofili sıkıntılı bir durum. Pedofilinin kökenlerinin araştırılmasına ihtiyaç var. Özellikle kendileri de çocuklukta istismara uğrayanlarda bu yönde bir takım eğilimler görme oranı oldukça yüksek. Dolayısıyla da bu insanların belki de ciddi anlamda tıbbi destek almaya ihtiyacı var. Zaten kendilerinde var olan bir ruhsal bozukluğun yaşadıkları istismarın oluşturduğu travmatik etkilerin sonucu belki de…

 

Ama ne kadarı pedofili ki çocuk istismarının? Çok yaygın bir şey…

 

Çok iyi araştırılması gerekiyor. Ben sonuç olarak bir insanın bedenine müdahale edilmesinin, özellikle cezalandırma araçlarının kullanılmasında kızlığın kullanılmasına karşıyım. Doğru değil. Bu yargı süreçlerinde tartışılması gereken bir iş, buna alet etmemeliler kendilerini, yargılama ve cezalandırma mekanizmalarına. Ama suçun cezalandırılmasından çok, suçun nedenlerinin araştırılmasına ihtiyaç var. Cinsel saldırılar bir kere bir iktidar arayışının ürünüdür. Yani aslında cinsel doyum amaçlı gerçekleştirilen davranışlar değil. İktidar kurmak, bir insanın bedeni üzerinde iktidar kurmanın en iyi yollarından biri. O insanın kimliğini yok etmek. Dolayısıyla her türden cinsel saldırılar sonuç olarak böyle bir durumdan kaynaklanıyor. Dolayısıyla bu iktidar olma davranışını sorgulamak gerekiyor. Neden böyle bir iktidar olma davranışı, neden bir otorite olma davranışı gösteriyor insanlar? Dolayısıyla eğitimlerinden başlayarak, sosyal koşullarından, kültürel koşullarından, ekonomik koşullarından yola çıkarak tartışmaya ihtiyaç var. Bugün Dünya Bankası’nın bile söylediği bir laf var; işsizlik genç erkekler arasında ciddi biçimde suç oranlarını yükselmesine neden oluyor. Bunu sorgulamadan, çözümlemeden, ekonomiyi tartışmadan sadece suçları ve cezaları tartışmakla iş yürümüyor.

  

“HALİS TOPRAK İÇİN TEDBİR KARARI KONULMALI”

 

Yani suçu doğuracan nedenler ortadan kaldırılmalı... En son 71 yaşındaki Halis Toprak 17 yaşında bir kızla evlendi. Bu konuda ne diyorsunuz?

 

Bir kere on sekiz yaşının altında bir çocuk o. Gerçi bizim yasalarımıza göre on beş yaşından sonra evlenebiliyor ailesinin rızasıyla ama fark etmez, çocuk hakları sözleşmesini iç hukukuna geçirmiş bir ülkede on sekiz yaşının altındaki kişi çocuktur ve on yedi yaşındaki bir çocuğun yetmiş bir yaşında bir adamla evlendirilmesi bence hukuki açıdan ele alınması gereken, tedbir kararı alınması gereken bir durum. Çocuğu aileden de alıp bir kuruma yerleştirmeleri gerekir …

 

Ama biz de öyle bir sistem yok. Alıp tekrar aileye veriyorlar.

 

Bizim vakıf kurumlarımız uygun değil, bir de önerilen aileden almayıp, ailenin yanında gözetim altında bulundurmak sosyal çalışmacılarla… Türkiye’de az sayıda sosyal çalışmacı ver ve gerektiği gibi kullanılmıyorlar. Onlar da kan ağlıyor. Aslında ne kadar önemli bir yerde duruyor sosyal çalışmacılar. Yani neresinden tutsanız elinizde kalıyor bu

  

‘BAĞIMSIZLIK’ BAKANIN İKİ DUDAĞININ ARASINDA

 

Daha geçen hafta yeni resmi gazetede uzmanlık eğitimi yönetmeliği yayınlandı. Uzmanlık eğitimi yönetmeliğine göre adli tıp kurumu bir eğitim kurumu olarak tanımlanıyor. Ve oradaki kurul üyeleri daire başkanları ve kurul başkanları eğitim kadrosunda şef ve şef muavini olarak tanımlanıyor. İyi de onun için bir takım ölçütlere ihtiyaç var. Bu insanlar akademik yapılarını belgeleyebiliyorlar mı, bunu kanıtlamışlar mı? Bunun için bir jüri sistemi içinden seçilmişler mi? Yok böyle bir şey. Bakanın iki dudağının arasında. O öneriyor, Cumhurbaşkanı onaylıyor, resmi gazetede yayımlanıyor. Bağımsızlık diye tanımladıkları bu!

 

Buna yönelik bir bildiri ya da deklarasyon yayınladınız mı?

 

Biz her yıl bunlarla ilgili bir sürü toplantılar düzenliyoruz, basınla paylaşıyoruz. Ama bunlar tabii ki gündeme gelmiyor. Avrupa ülkelerinde mesela; adli tıp enstitüleri üzerinden yürütüyorlar bu işleri. Orada anabilim dalı sistemi olmadığı için… YÖK de yok tabii doğal olarak! (Gülüyor) burada üniversitelerin bağımsızlığı sorusu da gündeme geliyor. Ama çok önemli bir şey; üniversitelerden farklı görüşlerin mahkemelerde gündeme gelmesi ve bunların içinden en nitelikli ve bilimsel olanın seçilebilmesi olanağı var. Tek bir görüş olduğunda tartışabilme şansınız yok. Diğerinde tartışılabilir. Biri A üniversitesinden rapor getirir, diğeri B’den. Hatta o raporları yazanlar mahkemeye geldi.

  

“ADLİ TIP KURUMU’NUN İSMİ BİLE YANLIŞ”

 

Adli tıp uzmanlık eğitimi içinde bir miktar hukuk sistemini bilmeye ihtiyaçları var uzmanlık eğitimi alanların. Ama çok yeterli değil. Başka garip yapılar var adli tıp’ın içinde. Trafik ihtisas dairesi var mesela. Orada mühendisler çalışıyor. Trafik kazaları için değerlendirme yapıyorlar. O zaman zaten kurumun adı baştan yanlış. Adli tıp değil, adli bilimler kurumu olması lazım. Adından başlayarak her şeyinin tersyüz edilmesine ihtiyaç var. Bir yaz temizliği lazım.

 

BİLİRKİŞİ BAĞIMLI OLURSA, YARGI “BAĞIMSIZ” OLABİLİR Mİ?

 

Adli Tıp Kurumu’nu “politik” bir kurum olarak mı değerlendiriyorsunuz?

 

Evet, siyasi iradenin belirlediği bir kurum ve hiçbir siyasi iradeadli tıp Kurumu’nu elinden bırakmak istemiyor. Kendisine sosyal demokrat diyenler de zamanında iktidar oldu bu ülkede. Ama onlar mesela sadece beni 1. İhtisas kurulu üyeliğine atadı. Ama bir değişiklik, bir bağımsızlaştırma yaptı mı kurumun yapısında? –Hayır. Orası öyle bir yapı ki hiç kimse bırakmak istemez. İşte zaten o kısır döngüden çıkartmak gerekiyor. Nasıl olur? Siyasi irade bunu nasıl kabul eder? Tamamen sistemlerüstü olması gerekiyor. Bilirkişilik bağımlı olunca yargının bağımsız olmasından söz etmek mümkün değil. Yargıya gidiyor 3. İhtisas Kurulu raporları ardı ardına, “cezaevinde yaşayabilir” diyorlar. Yargı da ona göre karar veriyor. Bu durumda mahkeme bilirkişiden sadece teknik yardım alabiliyor denebilir mi?

 

"ADLİLERİN DURUMU İÇLER ACISI"

 

Başka, inanılmaz hastalıkları olan hastalar var. Biz hep siyasi hükümlüleri duyuyoruz. Onlar biraz daha yükseltebiliyor sesini. Adli tutuklu ve hükümlülerin durumu içler acısı. Çünkü onlar seslerini duyurma olanağına sahip değiller. Daha bugün geldi bir hasta yakını. O da hem hasta yakını, hem de sağlık çalışanı olduğu için haberdar ve geldi. Adli hükümlü. Yok yok hastada. “cezaevinden her telefon geldiğinde kaybettik babamızı diye açıyoruz telefonu” diyorlar. Hiç haberdar olmadığımız bir sürü insan var. Bu insanlar suç işlemiş olabilirler. Ve suçlarının cezası olarak da özgürlüklerinden alıkonulmuşlar. Ama ne pahasına? O zaman idam cezasını kaldırmaya ne gerek vardı?

   

“HEKİM EMEKÇİDİR, VE HEKİMLER ÖRGÜTLÜ DEĞİL”

 

Bir hekim olarak tam gün yasası hakkında neler düşünüyorsunuz?

 

Bir kere bir eğitim kurumunda tam gün olmadan olmaz. Mutlaka olması gerekiyor. Çünkü belli bir zamanını oraya ayırarak, -özellikle tıp alanında düşündüğünde- mümkün değil. Tıp fakültesi ya da bir eğitim kurumunda hastalara sağlık hizmeti veriliyor, iki eğitim veriliyor, üç bilimsel çalışma yapılıyor. Şimdi yarı zamanlı bir çalışmada hangisini yürütecek bu insanlar? Sağlık hizmetini mi yürütecek, bilimsel çalışmaları mı yürütecek, yoksa eğitim hizmeti mi verecek? Çok öğretim üyesi var gibi görünüyor ama tamamı dışarıda bunların. Dolayısıyla asistanların eğitimini yapacak insan kalmıyor. Asistanlar üzerinden sağlık hizmeti yürüyor. Bilimsel çalışmalar da doğal olarak son derece sınırlı oluyor. Dolayısıyla tam gün olmalı. Ama tam günle beraber insanların da insanca yaşayabileceği bir ücrete gereksinimleri var. Bir takım yan ödemelerle olmaması gerekiyor. Asıl maaşına yansımalı. Dolayısıyla gelecekte emekliliğinde yaşamını sürdürebileceği bir ücretlendirmeye ihtiyaç var. Hükümetin önerdiği tam gün yasası bu anlamda çok ciddi sıkıntılar içeriyor. Sadece ek ödemeyle çözmeye çalışıyor ücretlendirmeyi. İyi bir tam gün yasasına ihtiyaç var. Gerçekten sağlık çalışanlarını da koruyacak bir sisteme…

 

Tam tersi oluyor. Ücretleri azaltıp, iş yükünü çoğaltıyorlar. Her şey giderek daha geri bir seviyeye geliyor …

 

Bütün çalışanlar için geçerli tabi bu. Örgütsüz olmanın bedelini ödüyorlar.

 

Ama hekimler çoğunlukla örgütlü…

 

Ama sendikalı değiller. Meslek örgütü üyesiler.

 

TTB sendika gibi çalışıyor bir yandan…

 

Çalışmaması gerekiyor aslında, doğru değil. TTB bir meslek örgütüdür. Mesleğin geliştirilmesi için, meslek alanında etik ilkelerin oluşturulması için çalışmalı. Özlük hakları sendikal mücadelenin alanı. Hekimler de işçi sınıfına dahiller. Emekleriyle geçiniyorlar, emekleri dışında da başka birşeyleri yok.

  

BEN HİÇ ADLİ TIP KURUMU BAŞKANI OLMADIM

 

Ben Adli Tıp Kurumu Başkanı hiç olmadım. Öyle bir yanlış bilgi var. Umarım da olmam. Ben Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu Başkanlığı yaptım. Adli Tıp Uzmanları Derneği Başkanlığı yaptım.



3767 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
POLİSE DUYURU

Case of Baran Tursun
Polis Kurşunu Ölümleri Facebook hesabı
BARAN TURSUN VAKFINA ÜYELİK
AİHM Kararları
Baran Tursun vakfına ÜYELİK
Tuncay Cüzdan'ın babası-ANTAKYA Uluslararası Baran Tursun Vakfında

Tuncay Cüzdan-Antakya

A.Rahman sözen'in annesi-İZMİR Uluslararası Baran Tursun Vakfında

A.Rahman Sözen-İzmir

Selami Atalay, ömürboyu felçli- İZMİR - Uluslararsı Baran Tursun Vakfında

Enes Ata'nın babası DİYARBAKIR - Uluslararası Baran Tursun Vakfında

3.Yılında Baran Tursun'u anarken

Ahmet Çakır'ın ağbisi-İZMİR Uluslararası Baran Tursun Vakfında

Ahmet Çakır-İzmir

Mehmet Tursun Halk tv'de

Mehmet Tursun-Baransav

Aydın Erdem'in ağbisi - DİYARBAKIR Uluslararası Baran Tursun Vakfında

Aytekin Arnavutoğlu -İSTANBUL- Uluslararası Baran Tursun Vakfında

Aytekin Arnavutoğlu-İst

Çağdaş Gemik'in babası-Antalya Uluslararası Baran Tursun Vakfında

Çağdaş Gemik - Antalya

Feyzullah Ete'nin ağbisi-İSTANBUL Uluslararası Baran Tursun Vakfında

Feyzullah Ete-İstanbul

Soner Cankal'ın babası-ANKARA- Uluslararası Baran Tursun Vakfında

  Soner Cankal-Ankara

Çağdaş Gemik'in kuzeni -ANTALYA Uluslararası Baran Tursun Vakfında

 Çağdaş Gemik Antalya

Yasin Kırbaş'ın babası - İSTANBUL Uluslararası Baran Tursun Vakfında

Yasin Kırbaş-iST

Emrah Gezer'in babası-ANKARA Uluslararası Baran Tursun Vakfıında

Emrah Gezer-Ankara

Didim'de öldürülen Ali Demir'in babası Mehmet Demir, Mehmet Tursun'la görüştü

Baran Tursun V. ECHR

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER

Baran Tursun insani yardım vakfı başkanı Mehmet Tursun, Birleşmiş Milletler temsilcileriyle, "Yargısız İnfazları" konuştu

 

Baran Tursun davası AİHM'de

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER

UCM ÜYESİDİR

125-Kenan Kapısız Uşak

 24.11.2012 günü Uşak'ta polis memurları ile vatandaşlar arasında çıkan arbedede polisin silahından çıkan kurşunla başından vurularak öldürüldü. 28 yaşındaki Kenan Kapısız 4 çocuk babasıydı. Devamı oku...

Baran Tursun vakfı Logosu


116-Yusuf Yılan - Erzurum


Erzurum'un Karayazı İlçesi'nde oturan ve ayakkabı boyacılığı yapan 9 yaşındaki Yusuf Yılan, Cumhuriyet Caddesi'nde karşıdan karşıya geçerken Akrep tipi polis aracın çarpmıştı. Yılan, kaldırıldığı Erzurum Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yaşamını yitirdi. Görgü tanıklarına göre, zırhlı arac, Yusuf Yılan'ın göğsü ve kafasının üzerinden geçtiğini belirti.

75-Ahmet Cömert Kocaeli-Darıca


Ahmet Cömert:2009 KOCAELİ'nin Darıca İlçesi'nde gözaltına alınan 23 yaşındaki Ahmet Cömert, polis merkezinin nezarethanesinde ölü bulundu. Baba Durmuş Cömert, oğlunun intihar edecek biri olmadığını söyledi.


77-Serkan Çedik Bursa


SERKAN ÇEDİK: Bursa Emniyet Müdürlüğü’nün Acemler semtindeki nezarethanesinde gözaltında tutulan 25 yaşındaki Serkan Çedik bilinmeyen bir nedenle fenalaşarak öldü. Sekan'ın annesi:"Oğlumu gözaltına aldılar, sapasağlam karakola götürdüler, karakolda ölüsü çıktı" dedi


78-Murat Konuş İstanbul


Murat Konuş:  7 Ocak 2010 tarihinde gözaltına alınan Murat Konuş'un, bir süre sonra rahatsızlanarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği, Adli Tıp Kurumu Başkanlığınca hazırlanan otopsi raporunda Konuş'un “künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması” sonucu öldüğünün bildirildiği anlatılıyor.
84-A.Rahman Sözen/İzmir


İzmir Gümüşpala Polis karakolu nezarethanesinde polisin silahıyla vurularak öldürülen A.Rahman Sözen’nin annesi ve ablası Uluslararası Baran Tursun vakfına geldiler.  Karakolun güvenlik kameraları kayıt yapmadığından, olayın oluş şekli polisierin ifadelerine dayandırıldı ve takipsizlik kararı verildi. Dava AİHM'e taşındı Video izle…

74-Ahmet Akbaş / İstanbul


Ahmet AKBAŞ: 01.08.2009 günü Esenler polis karakolunda ölü bulundu. Ahmat Akbaş'ın yakını Ergin Akbaş: "Olayın üzerinde uzun zaman geçmesine rağmen savcı olay yerine geç geldi. Doktorlar gelmemiş müdahale etmemişler" iddiasında bulundu.

 

 


 

102-Willem Tyas Antalya

WİLLEM TYAS /1 Ekim 2011 günü Antalya'nın Manavgat ilçesinde çevreye verdiği rahatsızlık nedeniyle şikayet üzerine ifadesi alınmak için polis merkezine getirildikten sonra ölüm olayı meydana geldi. Fenalaştığı iddia edilen 64 yaşındaki İngiliz Willem Tyas hayatını kaybetti.  

85-Er.Osman Aslı /İstanbul


Osman Aslı:  İstanbul Firuzköy polis karakolunda ölü bulunan Er.Osman aslı’nın babası Uluslararası Baran Tursun Vakfına mektup gönderdi. Osman Aslı'nın ayakkabı bağcıklarıyla kendini astığı iddia edildi. Karakolun güvenlik kameraları kayıt yapmadığı için olayın oluş şekli polislerin ifadelerine dayandırıldı. Video izle…

72-Ahmet Laçin / İstanbul


AHMET LAÇİN: Tornacı 23 yaşında ki Ahmet Laçin 12 Ekim  2008 günü Bağcılar’da gözaltına alındı ve Bağcılar polis karakoluna götürüldü. Akrabaları, Ahmetin dövüldüğünü ve kaldırıldığı hastanede öldüğünü idda ettiler.

 


76-Resul İlçin Şırnak-İdil


RESUL İLÇİN: 22/10/2009 günü Şırnak'ın İdil İlçesi'nde polisler tarafından götürüldüğü karakolda yaşamını yitiren 52 yaşındaki Resul İlçin'in yapılan otopsisinde kafasında ve vücudunun çeşitli yerlerinde darp izi olduğu ortaya çıktı.  

 

Baran Tursun vakfından

93-Özcan Kurtuluş / İzmir


ÖZCAN KURTULUŞ: İzmir Şirinyer polis karakolunda ölü bulundu. Polisin kendisini aradığını söyleyen abla Sitem Duyar da:  "Kardeşim Özcan Kurtuluş'un avukat görüşme odasında kendini astığını söylüyorlar, kardeşimin avukat görüşme odasında ne aradığı konusunda kimse bize açıklamada bulunmuyor"

Karakollarda ki ölümler

Kimsesiz çocuklar

Kimsesiz çocuk:"Polisler bizi döve döve Belgrad Ormanı’na bırakıyorlardı" dedi. Devamla:" Yardıma gelmeselerdi tecavüze uğruyordum...”, “Bakırköy Çocuk Yurdu’nda bir arkadaşımızın makatına sopa soktular...”, “Umut Çocukları Derneği yöneticileri bizim sayemizde zengin oldular...”, “Dernek Başkanı Ferhat Şahin, hepimizi sıraya sokarak, falakadan geçirdi...”, “Polisler bizi ekip arabalarına bindirip döve döve Belgrad Ormanı’na bırakıyorlardı....Devamı oku..

101-Hamedu Loufa Sayıd /Mersin

 


Hamedu Loufa Sayıd/ MERSİN:2007 yılında yürürlüğe giren PVSK’dan sonra, failin polis olduğu 101. Ölüm olayı. 29.07.2011 tarihinde Mersin'de Yumuk tepe polis karakolunda ölü bulundu. Dosya oku.. 

Sosyal paylaşım sitemiz


Baran Tursun vakfına ödül

120-Cem Aygün / Ankara

 Cem Aygün-Ankara: Ankara Keçiören İncirli’de 22 yaşındaki Cem Aygün “dur” ihtarına uymadığı iddasıyla polisler tarafından öldürüldü. 1 ay önce cezaevi'nden çıkan gencin ölümüne ilişkin emniyetin aileye verdiği bilgiler ise çelişkilerle dolu. Baba Celal Aygün:"Oğlum Cem Aygün öldürüldükten 8 saat sonra bize haber verildi" dedi 30.08.2012